Stalin ve takipçileri

Stalin ve tarihin tekerrürü

Ali Emir Pakkan

Joseph Stalin, dünyanın en kanlı diktatörlerinden biriydi. 30 yıl boyunca yönettiği Sovyetler Birliğinde muhaliflerini ölümle, hapisle, sürgünle yok etti.

1936-1939 yılları arasında “Büyük Temizlik” adı verilen operasyonlarla 1.5 milyon insan acımasızca infaz edildi. Kızıl Ordu komutanlarından üçte ikisi tutuklandı. 35 bin subay kadrosundan yarısı ya idam edildi ya hapse atıldı. Yargılamalar göstermelikti. İşkence ile ifadeler alındı. Suçlamaları kabul etmeyenler yakınlarına zarar verilmekle tehdit edildi. Yine de direnenler yok edildi!
Seçimler göstermelikti. “Oyları kimin verdiği değil kimin saydığı önemlidir” sözü onundu.

Son zamanlarında zehirlenmekten korkuyordu. Şarap, gözünün önünde bile bardağa konsa değiştirirdi. Ailesini çoktan yanından uzaklaştırmıştı. 4 kişi ile görüşüyordu. 12 Kremlin doktoru ajanlıkla suçlandı, işkenceye alındı. Yakın çevresini de bu siyasi davaya dahil etti! Arabalarının hepsi zırhlıydı. Dublör kullanıyordu.

Stalin, 1953’te odasında ölü bulundu.
Sonrasında ise ülkeden bütün izleri silindi.

Diktatörleri ve dönemlerini inceleyin.
Yol ve yöntemler çok benzer…
Akıbetler de…

Necip Fazıl Kısakürek, Stalin öldüğünde şunları söylemişti: “Allah, zalimlerin ebedi mekanını, dünyada yaptıklarıyla tayin eder.”

Tarih, yeni aktörlerle tekerrür ediyor.
Biz neredeyiz?

Sarı inek

Sarı inek hikayesi neydi, hatırlayalım

Ali Emir Pakkan

Ormanda yaşayan bir aslan ve bir inek sürüsü varmış. Aslanların gözü inek sürüsündeymiş. Ama inek sürüsü kendini savunacak kadar kalabalık ve güçlü olduğundan yaklaşamamışlar.

Aslanlar düşünmüşler ve bir plan kurmuşlar. İçlerinden bir elçiyi ineklere göndermişler: “Size saldırırsak ne olacağını biliyorsunuz. Mutlaka aranızdan birini alıp yiyeceğiz. Gelin, ne kendinizi ne bizi uğraştırmayın, sarı ineği bize verirseniz size saldırmayız ve bir daha da gelmeyiz.”

İnekler, bilge ineğe sormuşlar; “Olmaz” demiş bilge inek, “Aramızdan hiçbirini vermeyin”

Ama aslanlar ısrarlı. En sonunda razı olmuş inekler, nasıl olsa saldırırlarsa birimiz gidecek, hem biz de çok yorulacağız. En sonunda peki demiş inekler. Vermişler sarı ineği…

Aslanlar sarı ineği bir güzel yemişler, karınlarını doyurup kendilerine gelmişler.

Bir kaç gün sonra aslanlar yine acıkmışlar, yine gelmiş aslanların elçisi ineklerin yanına; “Aranızda boynuzu kırık bir inek var, sinirimizi bozuyor, verin onu, ne kendinizi ne bizi uğraştırmayın” demiş…

O inek de verilmiş.

Aslanlar, benekli inek, kuyruğu kısa inek deyip inekleri bir bir almışlar sürüden.

Sürü de günden güne iyice azalmış.

Artık aslanlar elçiye gerek kalmadan açık açık saldırmaya, istedikleri ineği sürüden götürüp yemeye başlamışlar.

Sürünün ileri gelen inekleri, panik içinde tekrar bilge ineğe koşmuşlar. “Biz nerede hata yapıyoruz? Sürümüz yok olacak! demişler.

Bilge inek cevabı vermiş, “Sarı ineği hiç vermeyecektiniz…”

Bu hikayeyi en başta anlatıp, “vermeyin sarı ineği” dendiğinde, “ bırakın yesinler birbirlerini “ diyenlere bakıyorum, bazılarından eser kalmamış, bazıları sıranın kendilerine geldiğini görmüş, “nerede hata yaptık?” diyorlar!

Zulme meylettiniz!

New York’ta tarihe not

New York’tan tarihe not

Ali Emir Pakkan

25 Eylül 2018…
Dünyanın merkezi New York…
Gazeteciler ve Yazarlar Vaktı ve Ortak Değerler İttifakı, 11 farklı ülkeden 19 uzmanı bir araya getirdi. 18 sivil toplum örgütü organizasyona destek verdi.
“UNGA Konferansı 2018” üst başlığı altında üç panel yapıldı:
1.Panel:
BARIŞ KÜLTÜRÜ VE ÇATIŞMALARIN ÖNLENMESİ
2.panel:
RİSK ALTINDAKİ TOPLUMLAR: İNSAN HAKLARI, GÖÇ VE MÜLTECİLER
3.Panel:
SÜRDÜRÜLEBİLİR BARIŞ İÇİN BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

Katılımcıların içinde akademisyen, sivil toplum örgütü temsilcileri ve ülkelerinde tanınan gazeteciler vardı. Bazı isimler şöyle:
Nashville Uluslararası Güçlendirme Merkezi’nde Geliştirme ve İletişim Direktörü Parvez Mohsin,
Tayland Payap Üniversitesi Barış Araştırmaları Bölümü Başkanı Dr. Suchart Setthamalinee,
Dr. Baukje Prins,
Ekonomi ve Barış Enstitüsü (Institute for Economics and Peace) Program Direktörü Michelle Breslauer,
Virginia Tech Universitesi Kamu ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden Pishtiwan Jalal,
Birliğin Evi (House of One) projesinin New York
Büyükelçisi Haham Dr. Sonja Pilz,
Afganistan’da 2018 üniversiteye giriş
sınavında birinci olan Afganistan-Türk Lisesi mezunu Tahmina Abdulsabur Payende,
BMGK 73. Dönem Başkanı Maria Fernanda Espinosa Garces,
Brezilyalı Barolar Birliği’nin uluslararası ilişkiler
komitesi başkanı Clarita Costa Maia,
İspanya’nın prestijli uluslararası hukuk firması Cremades & Calvo-Sotelo Abogados’un kurucusu Javier Cremades. (Cremades, insan
hakları ve sivil özgürlüklerin savunulması konusunda dünya çapında bir başarıya
imza atmış ve Forbes Dergisi ve Dünya Hukukçular Birliği tarafından “Yılın
Avukatı” olarak ödüllendirilmiş bir isim.)
Center for Migration Studies (Göç Çalışmaları Merkezi) uluslararası göç politikası direktörü Kevin Appleby,
Batı Sydney Üniversitesi Eşitlik ve Çeşitlilik Direktörü Dr. Sev Ozdowski,
Güney Afrika İnsan Hakları Komisyonu Komiseri Angelina Makwetla,
Almanya’nın BMGK 2018 Gençlik Delegesi Antonia Kuhn,
St. John’s Üniversitesi’nde Sanat ve Tasarım Bölümü’nde Fotoğraf Profesörü Alex Morel,
Gazeteci Sophie Mokoena,
Güney Afrika’dan SABC TV’nin Dış Haberler Editörü, Gazetecileri Koruma Komitesi (Committee to Protect Journalists) Direktör
Yardımcısı Robert Mahoney,
Hint Ekspres’in köşe yazarı Sudheendra Kulkarni,
Mısır El Ahram Gazetesi Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Mohamed Amin El Masry,
Kapatılan Zaman Gazetesi’nin son Genel Yayın Yönetmeni Abdülhamit Bilici.

New York’ta tarihe not düşülüyor…
Kervan dünyada yürüyecek.

Ziverbeylerin dönüşü ve mahkemeler!

Türkiye Ziverbey oldu

Ali Emir Pakkan

Daha once yayın yönetmenlerine bu iftirayı atmışlardı. Şimdi muhabirlere kadar indirmişler!

Zaman’da çalışan bir gazeteciye, “Asker imamı” diye iddianame düzenlenmiş! 10 yıl hapsi isteniyor!

Haberin başlığı aynen şöyle:
Zaman editörü asker imamı çıktı!
Başlık ve spotta bitirmişler her şeyi!

Dişimi sıkıp metni okudum! Meğer bu suçlama sadece iki kişinin ifadelerine dayanıyormuş!

Haberin sonunda, Zaman muhabirinin suçlamaları red etiği de yazıyor.

Yani ortada mahkeme yok!
Adı üzerinde bir “iddianame” var!

Ama iktidarın paçavrası, genç muhabirin fotoğrafını da yayımlayarak hükmü çoktan vermiş!

Yargısız infazı gerçekleştirmiş!

Zaman muhabiri gözaltında.
Kendisine önce isim ver kurtul denmiş!
O ne ismi vereyim, deyip hakkıdaki iddiaların iftira olduğunu söylemiş.

Amcak mahkeme tutukluluğuna karar vermiş!

Türkiye çok hukuksuzluklar gördü!

12 Mart 1971’de İlhan Selçuk 9 Martçı diye gözaltına alınmış Ziverbey köşkünde işkenceden geçirilmişti.

Gazeteci yazar Selçuk, darbeci olmakla suçlanıyor, içinde yerl aldığı iddia edilen cunta yapılanmasını anlatması isteniyordu!

Sonunda dayanamadı, el yazısı ile itirafnamesini yazıp altını imzaladı.

Selçuk, bir şey daha yaptı; yazar ve şairlerin
kullandığı yöntem ( Akrostiş) ile kendisinden bu ifadenin işkence altında alındığını yazdı…
Mahkeme heyetine cümlelerin baş harflerini birleştirip okudu…

İlk mahkemede, savcının elindeki tek dayanak işkence delili oldu!

Mahkeme sıkıyönetim mahkemesiydi…
Asker üyelerden oluşuyordu.
Heyet, ifadenin içeriğine bakmadı bile.
İşkence altında alındığı ortaya çıkan ifadenin delil sayılamayacağına hükmetti.

Selçuk, hemen serbest bırakıldı…
Suçlamalar düştü…

Bugün Türkiye Ziverbey oldu!

Siyasal İslamcı/Ergenekon ittifakı olağanüstü dönemlerin yöntemleri ile insanlara zulüm ediyor. Ancak bu sefer daha acımasızlar!
Binlerce insan delilsiz zindanlarda tutuluyor!
Mahkemeler İşkence altında alınan ifadelere dayanarak hapis cezaları veriyor!

Eğer ülke bu zülümlerden dolayı büyük bir belaya uğramaz, demokrasi ve hukuk geri dönerse, bu davaların hepsi tarihin çöplüğüne gidecektir!

Sabırla o günleri beklemekten başka çare görünmüyor!