Özel’in keşfi! Kim bunlar?

Özel’in keşfettiği güç!

Ali Emir Pakkan

““Adına askerî vesayet demek doğru değil ama içinde bazı eski ve mevcut asker kişilerin de olduğu, farklı siyasi partilerden siyasi aktörlerin de bulunduğu, belki hiç tanımadığımız aktörlerin olduğu çok ciddi bir vesayet odağının varlığına ve bunun partiler üstü bir şekilde, hatta birden çok partiyi kontrol eder bir şekilde Türkiye siyaseti üzerinde bir vesayet kurulduğuna ben şahsen inanıyorum.”

Yukarıdaki alıntıyıı Celal Başlangıç’ın yazısından yaptım. O da Özgür Özel’den alıntılamış. Özel, sıradan biri değil. CHP yönetiminde. Daha da açıyor sözlerini:

“Ben ne siyasetin belirleyicisinin Devlet Bahçeli olduğuna inanıyorum ne de Bahçeli’nin Recep Tayyip Erdoğan’ın veya Erdoğan’ın Bahçeli’nin güdümüne girdiğine inanıyorum. Bir başka mekanizma, bir başka dinamik var. Hepsini birden yönetiyor. Bir başka mekanizma devreye giriyor ve birbirine en ağır hakaret edenleri birbirine dost, ahbap yapabiliyor. Bir yerden birileri düğmeye basıyor. (…) Türkiye siyasetini ne Bahçeli ne de Recep Tayyip Erdoğan yönetiyor, onların içinde aktör oldukları ancak senaryosu bir başka yerden yazılan daha derin ve daha güçlü bir akıl yönetiyor.” (8 Ocak 2019, Özlem Akarsu Çelik, Gazete Duvar)

Celal Başlangıç yazısında tarihi hatırlatmalarda da bulunuyor?

“Aslında Özel’in keşfettiği bu “güç” yeni değil. Parti büyüğü Bülent Ecevit o “güç”ün askerî kanadıyla başbakan olduğu 1974 yılında tanışmış, ancak 1990 yılında açıklayabilmişti:
“Rahmetli Orgeneral Sancar başbakanlığın örtülü ödeneğinden acil bir ihtiyaç için birkaç milyon istedi. Benden istenen miktar örtülü ödenekteki paranın tümüne yakındı. Genelkurmay’dan bu paranın ne amaçla istendiğini sormak zorunda kaldım. ‘Özel Harp Dairesi için istiyoruz’ yanıtı geldi. Öyle bir resmî dairenin o zamana kadar adını bile duymamıştım… ‘Şimdiye kadar bu dairenin giderleri nereden karşılanıyordu’ diye sordum. O zamana kadar dairenin tüm giderlerini bir gizli ödenekle ABD’nin karşıladığı; ancak artık ABD’nin bu parasal katkıyı kestiği, o nedenle Başbakanlık’ın örtülü ödeneğinden para istemek zorunda kalındığı bana bildirildi… Özel Harp Dairesi’nin nerede bulunduğunu sordum. ‘Amerikan Askeri Yardım Heyeti ile aynı binada’ yanıtını aldım… “ (28 Kasım 1990, Milliyet Gazetesi)

Hatta o dönemin ünlü hikâyesidir. 12 Eylül’den önceki başbakanlığı sırasında bir doğu gezisinde, kendisiyle birlikte olan komutanın Özel Harp Dairesi’nde çalıştığını öğrenir, bilgi almak için sorar:
“Farz-ı mahal, bu ilçedeki MHP Başkanı aynı zamanda Özel Harp Dairesi’nin sivil uzantısındaki gizli elamanlardan biri olamaz mı?”
Komutanın verdiği yanıt nettir:
“Evet öyledir, ama kendisi çok güvenilir vatansever bir arkadaşımızdır.”
Özel’in yeni keşfettiği bu “güç” o zamandan bu zamana elbette evrilerek, biçim değiştirerek geldi.”

Ve Başlangıç soruyor:

“Şimdi Özel’in kendi gördüğü kadarıyla tanımladığı bu güç acaba son günlerde nerelerde “icrayı sanat” eylemiştir?
Örneğin 15 Temmuz darbe girişiminin neresinde durmuştur?
HDP’li vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması sırasında Kılıçdaroğlu’nun “Anayasaya aykırı ama ‘evet’ diyeceğiz” diye açıklama yapmasında bu “gücün” bir etkisi olmuş mudur?
24 Haziran seçimlerinin akşamında Kılıçdaroğlu’na, Muharrem İnce’ye, Meral Akşener’e “sonucu sessizce kabul etmelerini telkin etmek” için telefon açtıkları iddia edilenlerin acaba bu “güç”le bir bağlantısı var mıydı? ( Artı Gerçek, 11,1,2019)

Özgür Özel’in tanımladığı güç Türkiye’nin korkunç gerçeğidir. Ergenekon dava klasörlerinde ete kemiğe büründürülmüştür. İktidar ve muhalefet o davaların arkasında durabilseydi bugün vesayetten kurtulmuş bir Türkiye olurdu. Yazık ettiler demokrasiye…

Menemen, 15 Temmuz

Menemen, 15 Temmuz

Ali Emir Pakkan

23 Aralık 1930’da Menemen’de bir grup, “şeriatı kurmaya geldik” diye ortaya çıkıyor! Kendilerini engellemek isteyen yedek subay Mustafa Fehmi Kubilay ve iki bekçiyi katl ediyorlar.

Olayın ardından İstanbul’da Cumhurbaşkanı başkanlığında bir toplantı yapılıyor. İlginç kararlar alınıyor. Fahrettin Altay’ın notlarından bazılarını okuyalım:

“Nakşibendi teşekkülü siyasidir, bütün isyanlar bunun hareketi ile başlamıştır.
Eski ihtilallerde öne düşen şeyhler hep Nakşibendi’dir. Bu malumatla Divanıharp isyanı yapan bu tarikatın siyasi olduğunu ve tekkeler kapandıktan sonra faaliyetlerinin bir irtica hareketi olduğunu tespit edip, şeyhleri mevkufen mahkemeye almalıdır.

Şimdiye kadar malum olan siyasi halleri( bazı hocaların) bu meseleyle alakadar olduklarına delil-i kafidir.

Tekkeler ya mektep yapılmalı yahut yakılmalıdır.

Bunlarla irtibatı olan diğer şahıslar da etraftan celp edilmelidir.

Hiçbir yerde Kutup ve Kutbül Ektap bırakılmamalıdır !

Alakası tebarüz edenler tecziye olunacaktır, kesif muhitler dağıtılarak temizlenecektir.

Kadın mensuplar mühimdir, müsamaha olunmamalıdır. ‘

Menemen ve iki ili kapsayan Sıkıyönetim ilan ediliyor. Özel mahkeme kuruluyor. Yurdun dört bir yanında tutuklamalar başlıyor. 2200 insan gözaltına alınıyor. Esat Erbili hocaefendi, İstanbul’dan Menemen’e getiriliyor. 38 kişi idam cezasına çarptırılıyor.

Yıllar sonra Genelkurmay arşivlerindeki belgelerde, “Giritli Mehmet bir esrarkeştir’ yazdığı ortaya çıkıyor. Mahkeme tutanaklarında şahitler; “olay günü grup, çifter çifter esrar kullanıp, sarhoş kafayla meydana çıktı!” diyor.

Dahası…
Hükümet Ağustos’ta istihbarat almış, grubu izliyor ama tedbir yok.
Olayı bastırmak için tecrübesiz bir yedek subay görevlendiriliyor. Jandarma komutanı hükümet konağında olaylara seyirci kalıyor.

Nakşiler ile ilgili fişlemeler ise önceden yapılmış, bir gecede onlarca kişi evlerinden toplanıyor.

Yine ne ilginç tesadüf…
Olaydan önce bazı gazetelerde Erbili Hocaefendi ile ilgili yalan haberler çıkıyor. Büyük alime “İngiliz casusu” iftirası atılıyor.

15 Temmuz’u ve sonrası gelişmeleri “Menemen olayı “ ışığında daha rahat okuyabilirsiniz… Kuşkusuz tarih, “15 Temmuz, Menemen gibi ama ondan daha büyük bir tertipti” diye yazacaktır…