Cevap bekleyen hırsızlık sorusu

Hala cevap bekleyen soru

Ali Emir Pakkan

17-25 yolsuzluk operasyonunda görev yapan polisler tutuklu yargılandıkları davadan müebbet yediler. Hırsızı yakalamak suç sayıldı!

2013’e gidelim. Ülkenin ana muhalefet partisi CHP’nin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na kulak verelim. 21 Aralık 2013 tarihli Hürriyet’in veb sayfasından aldım. Bakın Kılıçdaroğlu o polisler ve savcılar hakkında ne diyor?

“Bu ülkede yoksuzluk var dedik. Dilimizde tüy bitti. Ama anlatamadık. Yeteri kadar anlatamadık. Ama bir operasyon yapıldı, tüm gerçekler ortaya çıktı.

2013’ün büyük olayı ayakkabı kutusu olayıdır. İktidara gelirken yolsuzluklarla mücadele edeceğiz demişlerdi. Bugün gelinen noktada gördük ki söylediklerinin tamamı yalanmış. Kul hakkı yiyenler bunlar. Operasyon olmuş Başbakan (Recep Tayyip Erdoğan) ‘çeteler var’ diyor. Kendisine ‘Bakanlar Kurulu’nu toplarsın, çete orada. Sen de orada baş lidersin’ çağrısı yaptım.

Tepedeki insan, devleti yöneten insan temiz olacak. O temizse aşağıya doğru temizlik gider.

Bu yolsuzluk operasyonu bu ülkenin en büyük operasyonudur. 4 bakan.. Arkadan gelecekler de var. İçlerinden bir iki tane temiz var. Tamamı kirli bunların. Karasınız, kirlisiniz siz.

Şimdi polisleri görevden alıyorlar. Gelenler de temiz. Onlara da destek vereceğiz biz.

Bakan’ın oğlunun evinde para sayma makinesi var. Ellerin temiz değil mi, neden sayamıyorsun? O kadar çok para var ki elleriyle sayamıyorlar. Bir Bakan’ın oğlunun yatak odasında bir değil, 6 değil. Yahu yetmiyor mu? Sadece Türkiye’nin değil dünyanın da en büyük yolsuzluk operasyonu. İlk kez bir Bakanlar Kurulu’nun içinde çete var. Ve o görev başında

Şimdi bunu dış mihraklar yaptı diyorlar. Ben buradan Erdoğan’a en basit soruyu soruyorum: O Bakan’ın oğlunun yatak odasına parayı, kasaları, para sayma makinesini dış mihraklar mı koydu? O zaman sen de o dış mihrakın bir parçasısın. 

Bakan oğluyla telefonda konuşurken ‘’Telefonla konuşurken dikkatli ol, onları söyleme’ diyor. Ne demek ya? Ve sen hala o koltukta oturuyorsun.

Türkiye bir yol ayrımına geldi. Şimdi biz bir rejim mücadelesiyle karşı karşıyayız. Karşımızda tek parti devleti var. Herkesi ezmek istiyorlar. Geldiler, yolsuzlukların üzerine gitmek için değil kapatmak için mücadele ediyorlar.

Seçimlere girerken ustalık dönemim diyordu. Yolsuzluğun, hırsızlığın ustası.. Senin ne menem bir usta olduğunu öğrendik. Ben yırtık ayakkabı ile siyasete girdim diyordu. Şimdi o yırtık ayakkabı kutusunun içinde milyonlarca dolar var.  Çok mal haramsız olmaz derler
Bunların rehberi şeytan. Ben söylemiyorum, Yunus Emre söylüyor.

Şimdi ‘bu işi çeteler yapıyor’ diyorlar. Her birimiz para kazansak ne yaparız, o parayı götürür bankaya yatırırız. Alnımız açıktır. Biz halka hizmet etmek için yola çıktık, kendimize ve yandaşlarımıza hizmet etmek için değil Helal paranın ayakkabı kutusunda işi yok. O kara paradır.

Polis ve savcı arkadaşlarıma sesleniyorum. İktidarın, zalimin polisi olmayın, halkın polisi olun.  Sizin maaşınızı bu iktidar değil, bu ülkenin 76 milyonunun verdiği vergiler ödüyor. Eğer sen Erdoğan’ı dinleyip bu dosyaları kapatırsan iki elimiz yakanda olur ey polis kardeşim. Müslümanım diyorsan, temiz ahlaklıyım diyorsan o zaman zalimin polisi olmayacaksın. Arkadaşlarını görevden alabilirler. Ne olursa olsun sen onurunu, kimliğini, devletin çıkarını, demokrasiyi koruyacaksın

Savcı zalimin emir eri değildir. O savcılara sesleniyorum. Savcılar yürekli olun, dik durun, 76 milyon insan sizin arkanızdadır.

Siyaset zenginleşme aracı değil halk için çalışmaktır. Milyarları götürdünüz doymadınız mı hala? Kefene cep yaptırıp içine dolar doldurup beni öyle gömün diyecekler. Bunların vasiyeti o olacak, göreceksiniz.

Baskı kuruyorlar polislerin, bürokratların, savcıların, medyanın üzerine. Yandaş medya başlıklar atıyor. Yav bir yolsuzluğa bak kardeşim. Sizin hükümetten beslendiğinizi biliyorum. Kamu bankalarından beslenip size gazete aldırıldığını biliyorum. Sizin de yatacak yeriniz yok. “

Aradan 5 yıl geçti.
Kılıçdaroğlu’nun “temiz” ve “arkanızdayız ” dediği polisler, hakimler ve savcılar hapishanelerde çürütülüyor. Ana muhalefet sessiz.

Oscar, ayrımcılık ve hizmet

Oscar, ayrımcılık ve hizmete soykırım

Ali Emir Pakkan

Oscar ödülünü alan “Green Book” Amerika’daki ırk ayrımcılığını hikaye ediyor. Siyahi bir müzisyen, İtalyan asıllı şoförü ile turneye çıkıyor. Her yerde çarpıcı olaylar yaşanıyor.

-Siyahsın, gece sokağa çıkamazsın.
-Beyazların lokantasında yemek yiyemezsin, otelinde kalamazsın, alış veriş yapamazsın.

Siyahi müzisyen, ayrımcılığın zirvede olduğu eyaletlerde hakarete uğruyor, aşağılanıyor, saldırıya uğruyor.

Ancak vazgeçmiyor.

Filme adını veren “yeşil kitap” her eyalette zencilerin gidebilecekleri yerleri gösteren bir rehber. Ellerinde o kitapla turneyi tamamlayabiliyorlar.

Ne utanç verici değil mi?

Düşündüm…

Türkiye’de hizmet hareketine yapılanlar film senaryosu haline getirilse hangi kareler öne çıkardı?

İlk aklıma, işkencede ölen Gökhan öğretmen ve
Meriç’te sulara karışan Maden ailesi geldi.

Sonra…

Levhaları sökülen okullar, dershaneler, üniversiteler, okuma salonları.
Çoğu dini içerikte toplatılan, yakılan, üzerinde tepinilen kitaplar.
Kapısına kilit vurulan yayınevleri, gazeteler, televizyonlar, dergiler ve radyolar.
El konulan, gasp edilen, oğullara, karılara ve kızlara peşkeş çekilen mallar, mülkler, evler, arabalar, uçaklar ve fabrikalar.

Doğumhaneden hapishaneye sürüklenen lohusa anneler.
Sayısı 1000’e yaklaşan cezaevlerindeki bebekler.
Ellerine kelepçe vurulan kadın-erkek yaşlılar, delikanlılar, genç kızlar.
Çocuklarının gözü önünde kaçırılan öğretmenler.
Ağır hasta olduğu halde tedavi edilmeyen mahpuslar. İlaçları verilmediği, revire çıkarılmadığı için hayata veda edenler.
Cezaevi ziyareti yolunda trafik kazakarına kurban gidenler.

Ve daha neler neler?

Amerika’da, ayrımcılık biteli neredeyse yüzyıl oluyor. Siyahlar şimdi hayatın her alanında. Ayrımcılık ise ağır suç. Geçmişe bu cinayeti işleyenler lanetle anılıyor.

Bir devam filmi: 15 Temmuz

28 Şubat, 15 Temmuz

Ali Emir Pakkan

28 Şubat’ın (1997) üzerinden 21 yıl geçti. Genelkurmay bünyesinde kurulan illegal Batı Çalışma Grubu operasyonları yönetiyordu.
Herkesi fişlediler.”İrticai unsurlar” devletten ve toplumdan temizlenecekti.

Post moderndi darbe. Tanklar sokağa çıkmadı.
MGK’da kararlar alınıyor ve hükümete bildiriliyordu.

Psikolojik savaşın bütün yöntemleri kullanıldı.
Yalan haberler bir merkezde hazırlanıp servis ediliyordu. Brifing alan savcılar, o yayınları iddianameye dönüştürüyordu.

Bir MGK’da, “Kur’an kurslarında ettirilen yemin” gündeme getirilmişti. İddiaya göre çocuklar Atatürk rejimini yıkmaya ant içiyordu. Araştırmış, bahsi geçen yeminin 12 Mart 1971’den kalma ve yalan olduğunu ortaya çıkarmıştık.

Hizmet hareketi en büyük hedefti. Fethullah Gülen hakkında idam istemi ile dava açıldı. Hareketin okul, dersane ve yurtları denetim üstüne denetim geçirdi. Gece baskınları düzenlendi. İzmir’de bir kız yurduna gece yarısı jandarma girmişti.

Anadolu sermayesi, “yeşil sermaye” diye fişlendi. Bazı gruplar, ihaleye sokulmadı, ürünlerinin askeriyede satılması yasaklandı.

TSK’da ve Üniversitelerde tasfiyeler yapıldı. Şura kararları ile nice hayatlar karartıldı.

Sivil toplumun sesi kısıldı. Bazı Kuran kursu, dernek ve vakıflar kapatıldı.

Topluma yön veren kişi ve kurumlar itibarsızlaştırıldı. Bazıları suikastlerin kurbanı oldu.

Sürecin aktörleri kendilerinden çok emindiler. “28 Şubat 1000 yıl sürecek” diyorlardı. Onlardan bazıları öldü, bazıları yargılandı. Bitirmek istedikleri hizmet hareketi ise dünyaya açıldı.

1999 Depreminde şimdi Silivri’de tutsak edilen gazeteci bir arkadaşımda depremin merkezi Gölcük’e gitmiştik. Askeriye de enkaz altındaydı. Oradaki tanıklar, “Batı Çalışma Grubu’nun kurulduğu yer burası” demişlerdi. 10 şiddetindeki sarsıntıya dayanıklı yapılar yerle birdi.

Ancak 28 Şubat’ı 15 Temmuz takip etti. Siyasi İslamcıları yanlarına aldılar. Yarım kalan projeleri, daha vahşi yöntemlerle bitirmek istiyorlar! Yine çok kararlılar

Zalimlerin önüne adlarını yazdırdılar. En son Polisin tacizine uğrayan başörtülü bayanın fotoğrafı da yakalarına asılacak.